Hilal-i Ahmer cemiyeti menfaatine Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü futbol takımı ile Yavuz Sultan Selim zırhlısı futbol takımı arasında icra edilen müsabaka şehrimiz idmancılık âleminin güzariş-i yekrengini (tekrenkli akışını) biraz tebdil etti. Yavuz takımı geçen sene bir defa Fenerbahçe ile oynamış idi. İki tarafın birer sayı yapmak suretiyle berabere kaldıkları bu müsabakadan sonra Yavuz takımı ikinci defa olarak geçen cuma günü meydan-ı müsabakaya çıkıyordu. Bir taraftan Hilal-i Ahmer’e muavenet arzusu, diğer taraftan yeni bir takımın oyununu görmek hevesiyle şehrimizin bütün idman meraklıları Kadıköy İttihat Kulübü meydanına şitab (acele) etmişlerdi.
Güzel bir havayla kuru bir çayırda icra edilen müsabaka ümit edildiği kadar güzel ve hararetli oldu. Tarafeyn müsabakanın hemen hemen muadil ve müsavi kuvvette olmaları mütekabilen (karşılıklı) hücum ve müdafaaya geçmeleri oyunun pür heyecan bir musaraa (güreş) halinde cereyan etmesini intaç eyledi.
Hizmet-i askeriyeleri münasebetiyle müsabakaya iştirak edemeyen Emil Oberle, Adnan, Ahmet Cevat beyler gibi en kuvvetli üç oyuncusundan mahrum bulunan Galatasaray takımı bilhassa müdafaa kısmı zayıf olarak ber-vech-i ati (aşağıda olduğu gibi) teşkil etmişti.
Kaleci Hamdi; müdafi (savunma) Hüseyin, Sedat; muavin (orta saha) Daniş, Celal, Nami; muhacim (hücum) Ahmet Ali, Fazıl, Muzaffer, Hasnun Galip, Selami beyler.
Yavuz takımı ise kuvvetli, çevik, mukavim (dayanıklı) oyunculardan terkip ediyordu.
Müsabaka başladıktan sonra her iki takımın meziyet ve kusurları anlaşılmıştı. Yavuz takımının efradı bir azim-i şedid (şiddetli bir azimle) ile gayet sert ve seri (hızlı) oynuyorlar, topu durdurmakta, alıp vermekte, havadan gelirken karşılamakta ve bilhassa mukabil (karşı) taraf oyuncularından almakta zerre kadar tereddüt ve bataet (yavaşlık) göstermiyorlardı. O derecede ki, şimdiye kadar bizim futbol âleminde bu derece sürat ve azim ile oynayan bir takım görülmemişti. Mamafih bu fazla atılmanın bazen zararı oluyor, kale önünde gösterilen biraz bi-luzum (gereksiz) bir şiddet ve istical (acele etme, hızlandırma) sayı yapılmasına mani oluyordu.
Galatasaray takımı ise her zamanki gibi bati (yavaş), fakat itidal-i demle (soğukkanlılıkla) ve mukabil tarafı şaşırtan, fazla yorulmaya sevk ve icbar eden kısa alıp verme usulüyle oynuyordu.
Oyun başladıktan takriben on beş dakika sonra Sedat Bey’in yaptığı mucib-i ceza (ceza gerektiren) bir hareket neticesinde hakem Fuat Bey tarafından verilen bir serbest vuruş üzerine Yavuz takımı birinci sayıyı yapmaya muvafık oldu. Galatasaraylılar bunun üzerine biraz daha tezyid-i gayret ettiler (gayretlerini artırdılar). Her ikisi de Galatasaray’ın en seri akıncıları olan Ahmet Ali ve Fazıl beyler, sağ taraftan birkaç hücum yaparak topu Yavuz’un kalesine kadar getirdiler, Muzaffer Bey de bir-iki kuvvetli darbe (şut) yapıştırdıysa da Yavuz’un bülent (yüksek) kamet (boylu) sol müdafi ile çevik kalecisi topu iade ettiler (uzaklaştırdılar). Biraz sonra maharet ve çevikliği henüz hasımları tarafından takdir edilmediği için üzerine o kadar hücum edilmeyen Hasnun Galip Bey Muzaffer Bey’den aldığı topu kalenin tamam sol köşesinden sokarak birinci sayıyı yapmaya muvafık oldu.
Bundan sonra yirmi dakika kadar her iki taraf birçok mukabil hücumlarda bulundular. Galatasaray’ın hücumlarını en ziyade Yavuz’un merkez muavini ile müdafileri tevkif ediyorlardı (durduruyorlardı). Yavuz takımının muhacimatı (hücumları) ise pek şedid (şiddetli) olduğu için alelekser (çoğunlukla) kale haricine çıkıyor, boşa gidiyordu. Bir defa müdafi Hüseyin Bey, biraz fazla ileri atılan kaleci Hamdi Bey’in boş bıraktığı kaleyi müdafaa ederek muhakkak-ul vuku (gerçekleşmesi kesin olan) bir darbeyi halkın alkışları arasında iadeye muvafık oldu. Mamafih, bu müsabakada biraz da talihin lütfuna mazhar olan Galatasaray kalecisi epey güzel müdafaalarda bulundu.
Galatasaray ikinci sayıyı yine Hasnun Galip Bey’in aşağıdan yukarıya yapıştırdığı bir darbe ile kazandı ve oyunun ilk kısmı da bu suretle hitama (sona) erdi.
İkinci partide, birinci partinin aksine olarak Galatasaray rüzgârı arkasına aldığı gibi meydanın meyilinden (eğiliminden) istifade ediyordu. Yavuz takımı ise topun görülmesi nokta-i nazarından bilhassa müdafaa hututundaki (çizgisindeki) oyuncular için pek muzır (zararlı) olan güneşten kurtulmuştu.
İkinci partinin ilk on dakikası Yavuz takımının mütemadi (sürekli) muhacimeleri ile geçti. Bu takımın Alman ırkına has bir fedakârlıkla ileri atılan merkez muavini topu mütemadiyen (sürekli olarak) son derece çevik ve seri olan akıncılarına gönderiyor, onlar da bilhassa ve pek mahir ve süratli merkez muhacimlerinin (santrforlarının) sevk ve idaresiyle mütemadi akınlar yapıyorlardı. Fakat Galatasaray merkez muavini Celal Bey’le müsabakanın birinci kısmındaki gevşek oyunlarını bırakarak şedid ve gayretle oynamaya başlamış olan Nami ve Daniş beylerin kesrettikleri (kırdıkları) bu hücumları Sedat ve bilhassa Hüseyin Bey tamamen tevkif ve iadeye muvafık oluyorlardı. Bir müddet sonra Galatasaray muhacimleri de hücumlarını teşdid (şiddetlendirme) ve tezyid (artırma) ettiler ve Selami, Hasnun Galip, Muzaffer beylerin mahirane bir akını Yavuz takımının bütün hutut-u müdafaasını (savunma çizgisini) aşarak kalecinin önüne geldi. Yavuz kalecisi topu Hasnun Galip Bey’in ayağından almak için ileri fırladı ise de Galatasaray’ın bu güzide oyuncusu kuvvetli bir darbe ile üçüncü sayıyı yapmıştı.
Yavuz takımı bunun üzerine tezyid-i gayretle çok geçmeden sağ ve sol iç ve merkez muhacimlerinin mükemmel bir hücumuyla ikinci sayıyı kazandılar. Galatasaraylı Ahmet Ali ve Fazıl beylerin Celal Bey’in muavenet-i müessiresiyle (etkili yardımıyla) icra ettikleri birçok hücumlar Yavuz müdafaasını epey sıkıştırmış ve top kaleye dahil olmamakla beraber oradan da ayrılmamakta bulunmuştu. Bu esnada Hasnun Galip’in kuvvetli bir darbesi ile kaleye havale eylediği topu tutmaya çalışan Yavuz takımı kalecisi Fazıl Bey’in bir hücumuna maruz kaldığından müdafaa edememiş ve bu suretle Galatasaray dördüncü sayıyı da yapmaya muvafık olmuştur.
Yavuz takımı bundan sonra bir-iki iyi akın yapmış ve bir defasında topu Galatasaray kalesine atabilmiş ise de kaide harici olarak yapılan bu sayı hakem tarafından kabul edilmemiş ve biraz sonra müsabaka iki sayıya karşı dört sayıyla ve Galatasaray’ın galebesiyle hitama ermiştir.
Kaynak: Donanma, 1915 29 Nisan – 16 Nisan 1331, VI. Cilt, Sayı 43, s. 35-36. Bu yazının transkripsiyonu Melih Şabanoğlu tarafından yapılmıştır.
Not: Fotoğrafta Galatasaraylı futbolcular alt sırada soldan sağa şu dizilişle yer almaktadır. Nami, "Usturumcalı" Hüseyin, Fazıl, Hasnun Galip, Ahmet Ali, Daniş, Celal, Muzaffer, Sedat, Selami, Ahmet Hamdi.
Sitedeki imzalı yazılar yazarlarının sorumluluğundadır.