Galatasaray Lisesi’nin kapısından içeri girerken omuzlarıma yüklendiğim vazifenin ağırlığını daha fazla hissederek ilim ve irfan ocağının kıymetli spor mümessilleriyle konuşmaya geliyorum.

Soğuk ve ıslak bir rüzgârın çıplak dallarını hırpaladığı yüksek çınar ağaçlarıyla çevrili, büyük geniş bahçeler henüz bomboş. Talebelerde, içerde yanan kuvvetli elektrik ziyasıyla pencereleri pırıl pırıl parlayan etütlerle derslerine çalışmakla meşgul. Mektebin uzun ve loş alt koridorlarında teneffüs zilini bekleyerek dolaşıyorum. Uzun bir ayrılıktan sonra tekrar mektebime, arkadaşlarıma, hocalarıma, derslerime kavuşmuş gibi heyecan duyuyorum. Hiçbir şey değişmemiş, aynı sükûnet, aynı ılık hava, aynı ilahi koku; ruha ferahlık veren aynı temizlik, insanı hayran bırakan bir intizam.

Kendi kendime; asfalt bahçede arkadaşlarla kan ter içinde nasıl; Ali Enver’in icat ettiği ve Sami’nin pek iyi becerdiği; ‘’Balon Militer’’ oynadığımızı, ön bahçedeki bir basketbol ve üç voleybol sahasının çamurlu havalarda bile nasıl kapışıldığını, ‘’Grand-Cour’ da beynelminel yıldızlar yetiştiren meşhur futbol sahasındaki iddialı sınıf maçlarını, küçük sınıflar için bir sır, son sınıflar için bir ikram olan çiçek bahçesinde Spor Ali’nin(Tanrıyar) bir türlü mani olamadığı hanya/manya oyunlarını, arka bahçede jimnastik hocamız Zeynel Bey’le beraber, elimizde kazma kürek uğraşarak, onun tabiriyle ‘atletik bahçe’yi nasıl hazırladığımızı, 7.5*4.5 ebadındaki beton atlama havuzunu nasıl kazdırdığımızı düşünüyorum.

Zile az kaldı. Birazdan mektebin koridorları bütün bir gençliğin coşkun neşesiyle kaynayacak, çalışkanlar kütüphaneye, küçükler oyunlarına, sportmenler soyunma odasına koşacaklar ve ben jimnastik salonuna gideceğim.

Şimdi, mektebin temiz ve kullanışlı jimnastik salonunda sporcular arasındayım. İstikbalin, hatta hali hazırın şampiyonları büyük bir ciddiyet ve sebatla hazırlanıyorlar. Bunların arasında tanıdığım meşhur simalar var: İşte milli atlet kadrosunun en genç elemanı Cezmi(Or) etrafına topladığı arkadaşlarına kültürfizik hareketleri gösteriyor. İşte mektebin atlet komplesi Mahmut (Güveli) –futbolcu, voleybolcu, basketbolcu, atlet ve yelken şampiyonu- mükemmel vücudunun adelelerini fışkırtan barfiks hareketleri yapıyor. İşte şampiyon voleybol takımının sevimli kaptanı Özdemir(Evliyazade) ve enerjik kütörü Muvakkar(Serez), arkadaşlarıyla beraber fileyi germeye uğraşıyorlar… Ve işte, dip tarafta jimnastik yapan, koşan, paslaşan, kafa oynayan futbol ekibinin kıymetli elemanları Nurisiyle, Şahabıyla, Nejatıyla, Ahmediyle Basrisiyle çalışıyor.

Galatasaraylılara has bir samimiyet ve canlılık havası içinde çalışan bu gençleri takdir ve gıptayla seyrederken, mektebin spor mümessilleriyle beraber bir kenarda konuşuyoruz.

Kâtibi umumi Haluk Renda mektebin spor faaliyeti programını izah ediyor:

-Sene başında voleybol ve futbol ekiplerini tespit etmek için sınıflar arası turnuvalar yaparız. Sonra şubeler arası eliminasyon usulüyle şampiyonalar tertip ederiz. Dışarıda resmi maçlar devam ederken genç elemanları hazırlamak gayesiyle mektep dâhilinde hususi oyunlar oynanır. Bundan başka her akşam jimnastik salonunda ve müsait havalarda dışarıda jimnastik muallimlerinin ve kaptanların nezaretinde kültürfizik hareketleri yapılır. Her gün sıcak duşumuz vardır.

Spor yurdu kaptanı olan, şampiyon takımın eski kaptanı ve Galatasaray’ın sempatik santrhafı Halil(Burnaz) futbol faaliyeti hakkında şunları söylüyor: -Geçen sene mevsim başında zayıf elemanlarla çalışmaya başlamıştık. Gittikçe kuvvetlenerek voleybol ve futbolda şampiyon olduk. Bu sene birçok arkadaş mezun oldu. Açılan gedikleri istidatlı gençlerle doldurduk. Çalışmalarımıza hummalı bir faaliyetle devam ediyoruz. Yalnız şu var ki, Taksim Stadı’nın yıkılması bizi Grand-Cour’ daki dar sahada çalışmaya mecbur ediyor. Bununla beraber, neticeden eminiz.

Halil’e soruyorum:

-Futbol maçlarına hangi kadroyla çıkıyorsunuz:

-Şu şekilde: Nejat Balkan- Ali Oraloğlu, Ahmet – Esat Bayramoğlu, Mahmut Kefeli, Basri Aktaş- Mehmet, İlhan, Şahap Türsan Nuri Cerit Naim Özagar. Bunlardan yalnız Mahmut, Şahap, Nuri eski takımlarında oynarlardı. Diğerleri tamamen yeni elemandır. Voleybol ekibi hiç değişmemiştir. Yalnız çocukların antrenmanları eksiktir.

Deminden beri, boksörlerin bir takım izahat veren jimnastik hocası yanımıza yaklaşıyor. Bu adamın dik ve geniş omuzları kadar sağlam iradesine hayranım. Haftada 16 saat dersi vardır. O 16 saat talebelerle soyunur ve jimnastik yapar.

Hocam, diye soruyorum:

-Mektepte ne gibi sporlar yapılıyor, biraz izahat verir misiniz?

-Hemen hemen her spor. Futbol, voleybol (bunlarda şampiyonuz) atletizm, tenis, ping-pong, denizcilik, dağcılık, güreş, boks, yelken…

Uzun boyundan ve adaleli kollarından pek kabiliyetli olduğu belli olan Nejat Balkan söze karışıyor:

-Diğer mekteplere bir tefevvukumuz(üstünlük) da tenis faaliyetidir. Beton olduğu için senenin her mevsiminde istifadesi mümkün bir tenis kortumuz vardır. Arkadaşların ekseriyesi Celal Uruğ, Vedat Cemal, Suat Nemli gibi İstanbul tenisçileri tarafından tanınmış şahsiyetlerdir. Zeynel Bey, pek boş vakti olmayanların telaşlı haliyle, atletlerin tarafına doğru yürürken, Spor Yurdu kaptanı Halil, izahatına devam ediyor:

-Gayemiz, bir şampiyonluk elde etmek değil, memlekete sağlam iradeli, dayanıklı vücutlu, mücadeleci ve sebatkâr bir nesil yetiştirmektir. Kazandığımız muvaffakiyetler bu gayemizin birer tezahürüdür.

Jimnastikhaneyi dolduran çevik hareketli, sağlam bünyeli çocuklara bakarak Halil’e hak veriyorum. Zil çalmıştır. Sporcular, eşofmanlarını giyiyorlar ve acelesiz, duşlarını almak için jimnastikhaneden çıkıyorlar. Atletizm kaptanı Cezmi:(Or) -Of… Yoruldum!.. Nasılsın Sait diye elini uzatarak, yanıma yaklaşıyor.

-Teşekkür ederim Cezmi. Bu sene iyi hazırlanıyorsunuz galiba. İstidatlı(yetenekli) gençler var mı?

-Evet!.. diye, Cezmi biraz temkinli cevap veriyor. Yalnız, şimdilik bir şey söylemem, yazın belli olacak.

-Kros takımınız nasıl?

Nedense Cezmi sualime cevap vermiyor.

-Terli terli durmayayım. Ben duşa gidiyorum.

Bu çok genç, fakat fevkalâde istidadlı ve enerjik çocuğun arkasından gülerek bakıyorum.

İdarecilerle jimnastik salonunun elektriklerini söndürerek son olarak çıkıyorum. Dışarıda kendilerine teşekkür ederek ayrılıyorum. Yolda düşünüyorum:Başta; Behçet bey gibi disipline tapan bir müdür, Muslih Hoca, İbrahim Hakkı bey, Zeynel bey gibi sportmen idareciler bulunan mektebin talebesi olmak ne mutlu şey...

Kaynak: Stat dergisi Yıl:1940 Sayı:43

Sitedeki imzalı yazılar yazarlarının sorumluluğundadır.

Önceki Gönderi Sonraki Gönderi