Stat: Grand Cour
Goller: Larroumets, Larroumets, Rehm, Ercüment Ekrem
Hakem: Mr. Elliott
Seyirci: 1226

Geçen ayın en mühim spor hâdisesi, şüphesiz Fransa-Türkiye futbol karşılaşması idi. Bu heyecanlı müsabakayı muhabirimizin ağzından naklediyoruz.

Fransa ile bir karşılaşma yapılması fikri spor odasını çoktandır işgal eden meseleler arasında idi. O derecede ki; sayın idarecilerimizden biri ‘‘Acaba ne yapsak, nasıl hareket etsek efendim’’ diyerek ellerini oğuşturuyordu. Arkadaşları kendisine akıl veriyorlar, fakat o açık farkla yenilmemizden korkarak her teklifi reddediyordu. Nihayet Bay Hüsnü, meseleyi tereyağından kıl çeker gibi halletti ve futbol karşılaşması yapılmasını tavsiye etti. Bu teklif kabul edildi ve Fransızlara davetiye gönderildi, onların daveti kabul ettiklerini bildirmeleri üzerine Türk takımı kur’a ile tesbit edildi.

Kaleci: B. Nurettin - Solbek: B. Seyfi, Sağb.: B. Recai - Haf: B. Ferruhzat - Solaçık: B. Recaizade, Sağaçık: B. Münir, Santrfor: B. Karakurt. Yedekçi: B. Muvaffak.

Türk takımı B. Muslih’in idresinde ‘‘Muallimler Adası’’nda kampa alındı. Diğer taraftan Fransızların da ‘‘Laboratoire City’’de antrenmanlara başladıkları öğrenilmiş, fakat takım kadroları öğrenilememiştir. Doğrusu Türk ekibi iyi çalışıyordu. Hudutsuz yemek selâhiyetini elinde bulunduran Bay Kurt hariç hepsi sıkı bir rejime tâbi tutulmuşlardı.

Nihayet sabırsızlıkla beklenen maç günü gelip çattı. Arslanlarımız biraz sinirli görünüyorlardı, fakat maneviyatları kuvvetli idi. Soyunma odasında onları ziyaret ettiğimizde takım kaptanı Bay Kurt ‘‘Maç yapacağız Fransızlarla, çok çalıştık, top yuvarlaktır, fakat formdalar çocuklar, ümitliyim’’ demiştir. Bu esnada B. Ferruhzat hakemlik yapmak istediğini söyledi, fakat daha evvel İskoçyadan davet edilmiş bulunan Mr. Elliott hazır olduğundan buna imkân kalmadı. Yan hakem olarak Mr. El Sahip seçilmişti. Bizimkiler giyinmelerine devam ederken Fransız takımı alkışlar arasında sahaya girdi, halkı selâmladılar ve şüt çekmeğe koyuldular. Takım şöyleydi:

Kaleci: M. Massiet, Solbek: M. Mantran, sağbek: M.Dubois Haf: M. Louat - Forlar: sağaçık: M. Deheuvels, solaçık: M. Rehm, santrfor: M. Larroumets.

Biz santrfor mevkiinde M. Goudman’ın yer alacağını işitmiştik, fakat rahatsızlığı dolayısile oyuna girememiş ve yerine M. Larroumets alınmış, fakat o da ömründe topa ayak sürmemiş olduğu için arkadaşları sahaya çıkarken kendisine futbolün esaslarını öğretmekle meşguldüler. Kendisine en zor şeyin gol yapmak olduğu anlatıldı ve ‘‘Gol’’ diye topu üç direğin içinden geçirmeye dendiği izah edildi. M. Massiet ‘‘Gol’’ün définition’unu beğenmedi ve yeni bir définition söylemekte iken Türk takımı sahaya girdi, alkışların gürültüsü, M. Massiet’nin sesini bastırdı.

Doğrusu stad oldum olası bu kadar insanı bir arada görmemişti; balkonlar, damlar, Rum lisesi ve mutfak kapısında bulunanlar hariç 1226 seyirci mevcuttu.

Türk takımı hemen poz verip resim çektirmeğe başladı. Millî sağaçığımız B. Münir henüz görünürlerde yoktu. Mr. Elliott fazla sabredemedi ve B. Seyfinin israrına rağmen takımları ortaya davet etti. Bu vaziyet karşısında B. Karakurt hem sağaçık, hem de santrfor oynamak zorunda kalacaktı. Hakem düdüğü öttürdü, M. Dubois avuçlarını birbirine yapıştırıp ellerini göğsüne değdirdi ve yukarı bakarak birşeyler mırıldandı. M. Larroumets topa vuramadı ve oyun başladı. İlk dakikalar kaçan topu kovalamakla geçti, nihayet M. Larroumets topa yetişti, kaptığı gibi kaleye doğru sürmeğe başladı; bunu öyle kolay başarıyordu ki, gören kendisini bir futbol üstadı sanıyordu. Böylece üç müdafii atlatıp M. Massiet ile karşı karşıya kaldı. M. Larroumets derhal şütünü çekti, fakat ıska geçti, ne yazık ki M. Massiet atlamış bulundu ve ikinci bir vuruşla top kaleye girdi.

M. Larroumets kendisine zor bir iş olarak gösterilmiş olan şeyi büyük bir kolaylıkla yapmış olmakla gururlanırken M. Massiet yattığı yerden kalkarak arkadaşlarına çıkışmaya başladı, çünkü Larroumets’ye ‘’Gol’’ü tarif edenler hangi kaleye atılacağını söylememişlerdi. Top ortaya geldi. Bu esnada B. Münir koşarak geldi. Oyuna iltihak etmek istedi, fakat M. Massiet uzaktan ‘‘Ce n’est pas la peine de venir maintenant, allez chercher un billet de retard ‘’ deyince B. Münir oyuna girmedi, devam bürosuna yollandı. Vaziyet 1-0 Türk takımının lehine olarak oyun tekrar başladı. Bizim takımın en kuvvetli mevkileri sağaçık ve santrfor idi. Tecrübeli santrforumuz biraz sert oynuyor ve her akınında M. Mantran ve M. Dubois tehlikeler atlatıyorlardı.

B. Cin Recai sağ gösterip sol vuruyor, hafbekimiz B. Ferruhzat bilhassa dönüşleri ile temayüz ediyordu.

Karşı taraftan ise M. Deheuvels bomba gibi şütler çekiyor, M. Rehm elleriyle kollarıyla oynuyor, muttasıl hentbol yapıyordu. Çok iyi bir gününde olan kalecimiz şütleri uçarak kurtarıyordu. Fransızların bir hücumunda M. Larroumets havadan gelen topu göğsü ile taşıyarak kalemize girdi. Hakem gol kararı verdi.

Türk takımının kaptanı B. Esat bu haksız karara sinirlenerek M. Larroumets’ye doğru yürüdü fakat onun ‘‘Ce n’est pas la mort, ce n’est pas l’enterrement. Soyez sage’’ demesi üzerine kendisini tuttu ve devre bu şekilde sona erdi.

İkinci devrenin başlangıcında B. Münir Devam bürosundan döndü, fakat suratı çok ciddî ve gözleri yaşarmış idi. Halindeki garabeti sezen arkadaşları bir rahatsızlığı olup olmadığını sordular. Münir B. ‘‘Vatan mahvoluyor, yüz sene geri kaldık, az lâf çok iş’’ gibi bir şeyler mırıldanmağa başlayınca üzerine varmamayı muvafık buldular.

Düdük çaldı; Türk takımı tam kadro ile oyuna başladı. Daha ilk dakikalarda B. Münir’in mevcudiyeti kendini gösterdi. Oyunu gayet seri ve çalımlı idi, fakat ayağından topu kaptırınca derhal yüksek sesle bağırmaya başlıyordu. Hakem kendisine daha yavaş konuşmasını ihtar etti. Bunun üzerine âsabına hâkim oldu ve kendi kendine bir şeyler söylemekten geri kalmadı. Oyun bütün hızı ile devam ediyordu. Zaman zaman M. Rehm’in aksadığı görülüyordu. Hattâ bir-iki sefer hakemin yanına gelerek bir şeyler söyledi, fakat her defasında Mr. Elliott red işareti yaptı. Fransızlar gayet kombine bir oyun çıkartıyorlardı. Türk takımı ise, daha ziyade elemanlarının şahsî gayreti ile oynuyordu. Devrenin 20. dakikasında geriden bir pas alan B. Recaizade bir vücut çalımı ile Dubois’yı atlattı ve plâse bir şütle takımın ikinci golünü yaptı. M. Massiet yerinden bile kımıldamamış olduğundan arkadaşları hesap sordular, o da ‘‘C’etait passable, rien à faire ’’ diye cevap verdi.

Dakika 40 Türkiye 2, Fransa 1. Oyun devam ediyordu. Fakat M. Rehm gözle görülür derecede endişeli bir haldeydi, netekim 44 üncü dakikada tuhaf bir hâdise oldu. M. Rehm, yerinden fırlayıp, Türk kalesine doğru koşmaya başladı. Top henüz M. Massiet’de idi, onun için M. Rehm’in bu koşusunu neye atfedeceğini bilemiyen halk hâdiseyi merakla seyrediyordu. Tam bu esnada M. Massiet degajını yaptı. Top bizim kalenin önüne kadar geldi ve M. Rehm’in kafasına çarparak ağlara takıldı. M. Rehm sanki bir şey olmamış gibi kalenin solundan seyircileri yararak dışarı çıkarken hakemin düdüğü maçın sona erdiğini bildiriyordu. Fransız takımının antrenörü neticeden memnun olmadığını izhar ediyor ve ‘‘Eğer M. Liandrat burada olsaydı daha fazla gol çıkarırdık. Çünkü onun sisteminden kimse bir şey anlamaz. Müdafaanızı allak bullak ederdi.’’ diyordu.

Takımlar soyunma odasına vardıkları zaman orasını sis içinde buldular. İçeriden bir ses ‘‘Ne croyez pas naivement que c’etait pour chuter que je courais.’’ diyordu. Hakikaten klas oyunculardan M. Jean Rehm sevgili sigaralarına kavuşmak için kendini sahadan dışarı atmıştı.

Kaynak: Galatasaray Lisesi Talebe Kurulu tarafından 1950 yılının şubat ayında çıkarılan Galatasaray dergisinden aynen alınmıştır.

Sonraki Gönderi