13 Mart 1932 Pazar günü Mektepte 3600 metrelik koşu vardı. Grande-Cour’da patlayan start tabancası Göztepe Amerikan Koleji, Alman Mektebi ve Galatasaray Lisesi kros takımlarının kıyasıya mücadelesini duyurdu. Büyük avludan fırlayan atletler, henüz daha ilk turda olmanın enerjisiyle okulun Yeni Çarşı caddesine bakan tarafına grup halinde geldiler. Genç atletlerin şansına limonata gibi bir hava sinmiş İstanbul’un üzerine. Martın sonuna doğru son kez kısalacak cıvadan sonra, Nisan başında bahara merhaba diyecek tüm termometreler. Güneşi görünce parlamış Mektep binasının arkasında, açık basketbol sahasının tek potası ve İstiklal Caddesi üzerindeki binalar görülüyor. Gövdesi en belirgin yapı, Sıvacıyan’ın 1875 yılında konut olarak yaptırdığı, günümüzde GS Müzesi olarak kullanılan bina.
Daimi yatılı öğrencilerin bir bölümü bu heyecanlı yarışı basketbol sahasının köşesinden izliyorlar. Yapraklarına yeniden kavuşmaya çalışan genç bir ağacın gölgesi başı çeken atlet grubunun arasına nasıl da karakedi gibi girmiş baksanıza. Kuzey doğuya doğu iyice uzamış gölge boyunu kabaca hesaplayarak, günün ortasını hayli geçmiş olduğumuzu söyleyebiliriz. Ön gruptaki atletlerin yanındaki kapının, yıllar içerisinde iptal edilecek olması, madalya telaşesindeki öğrencilerin hiç umurunda değil. Alman liseli Suat en önde, Gül Baba’nın kabrine doğru koşuyor.
Mektepteki krosa yirmi kişi katıldı. Her takımın ilk beş koşucusunun aldığı dereceler sıralamayı belirleyecek. Galatasaray’dan Talat ve Haldun, Kolej’den Vasıf, Alman mektebinden Suat birincilik için çetin bir mücadele içine girdiler. Galatasaraylılar takım olarak birinciliği kazanmak için takdir edilecek bir performans sergilediler o gün. Talat ve Haldun gibi, Mithat, Süleyman Nazif, Şakir, Habip, Recai de, büyük bir gayretle koştular.
Alman mektebinden Suat yarışmayı terkedince, ön sıralar Kolejden Vasıf ve GSL'den Talat’a kaldı. Vasıf’a nazaran sürati az olan Talat ikinci oldu. Haldun üçüncü oldu. GS Lisesi, takım halinde birincilik kürsüsüne çıktı. Üçüncü gelen Haldun, Taner soyadından uzaklarda tıfıl bir öğrenci. Mizah sosuyla lezzetli hikayeler yaratacak bir Usta değil henüz Haldun. İleride Ferhan Şensoy’un Cumhuriyet dönemi yazarlarını başka başka ağaçlara benzetip, Haldun Taner’i orman olarak adlandıracağı bir kalem erbabı hiç değil, atletizme meftun, Adil, Rauf, Vildan Abileri gibi çivili ayakkabılarıyla uyuyan bir atletizm sevdalısı, okul futbol takımında da oynayan spor aşığı bir genç o henüz.
O genç, GSL spor tarihinin en müstesna turlarının birinde görünüyor fotoğrafta. Beyaz atleti, uzunca boyuyla ön sıraları zorlamaya çalışıyor Haldun; ileride Türk edebiyatının en müstesna yerine ‘koşacağından’ habersiz. 13 Mart Pazar günü Galatasaray’da güneş parlıyordu, ama belki de az ötede, ‘Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu…’
Sitedeki imzalı yazılar yazarlarının sorumluluğundadır.